Söyleşi: Üveys ÜLKER
Soru: “Bir akşamda yaslanırsın on yıl anlamazsın,” sözünüz sosyal medyada çok ünlü oldu. Bu konu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kayra: Gerçekten buna dair herhangi bir fikrim yok ya. Şöyle olabilir en fazla, hakikaten artık bir sürü şeyi ulu orta paylaşabiliyoruz, ifade edebiliyoruz. Kimsenin hislerini ifade etmeyle herhangi bir bariyeri kalmadı diye düşünüyorum, kırıldı o bariyerler ve herkes de rahat bir biçimde kendini bu bağlamda gönlüne göre ifade ederken bir akşamda yaşlandığını hisseden insan sayısı demek ki çok fazlaymış.
Soru: “Mertel Kasetçilik” şarkısında Türk rasine dair adeta bir antoloji sunuyorsunuz. O günleri biraz anlatabilir misiniz? Rap şarkılarına ulaşmak nasıldı, rap gereksiniminizi nasıl karşılıyordunuz?
Kayra: O zamanlar küçük bir mahalleydi gerçekten. Her şey aslında bir yerdeydi. Bulmak da çok zor değildi çünkü neyin nerede olduğu belliydi. Sadece benim gibi küçük şehirlerde yaşayan arkadaşlar bazı şeyleri biraz zor buluyordu ama o da, yani geç oluyordu ama güç olmuyordu. Mart’ta çıkmış bir kaset bizim oraya Eylül’de geliyordu. Dar bir çevreydi, kendi içindeydi, inanmış bir kitleydi. Bugüne göre pek özgürlükçü bir düşünce yapısına sahip değildi. Daha dar kalıplar ile düşünüyordu. Çok fazla farklılıklara açık değildi, çeşitlilik azdı. Sound olarak da bunları söyleyebiliriz ancak inanmış bir kitleydi. Çok bilinçli değildi ancak güzel inanıyordu.
Soru: Protest şarkılarda sizi pek fazla göremiyoruz, bu bilinçli bir seçim mi?
Kayra: Protest olduğu belli olmayan şarkılar yaptım. O dönemler itibari ile çok fazla yapılmıyordu, yapıldığı zaman da bir bilinç taşımıyordu. Bir yerden sonra senin yaptığın protest bir şarkı bilinçsiz bir biçimde sahiplenilmeye başlıyordu. “Ben onu dememiştim sen onu yanlış anlamışsın” gibi durumlar da olabiliyordu. Bu durumlar benim için bir hayli hassas olmaya başlamıştı. O yüzden çok göze soka soka değil, kendi şifrelerimle ve matematiğimle yapmaya çalıştım.
Soru: “Klozetin Tepesinde Hayat Muhasebesi” şarkınız 2008 yılında yayınlandı. Aradan geçen 15 yılda yaptığınız yaşam muhasebesi nasıl biçimlendi? O günkü Kayra ile bugünkü Kayra arasındaki ayrımlar nelerdir?
Kayra: Çok ya. Gerçekten her anlamda çok. Bir kere o zamanlar sürekli kendince soru sorup kendince yanıt arayan, kendi kendine sorular üreten, bir gencin olması gerektiği gibi, soru üret, soru cevapla… Gelecek kaygısı bugünlerde olduğu kadar o zamanlar da vardı ve bundan sonra da olacak muhakkak. Bunların içerisinde debelenen, ister istemez (maalesef) genelle çok fazla iyi iletişim kuramayan, bir şekilde genel dilden çok uzakta bir yapı. Bugün baktığımızda ise oldukça kabullenmiş, bununla barışmış, bu kendiliğinden gayet memnun, sorumluluklarına odaklanmış bir durum içerisinde.
Soru: Bir söyleşinizde “endüstri tarafından rap satın alındı” diyorsunuz. Bugünkü rapin bu hâliyle sözünü ettiğimiz herhangi bir toplumsal değişimin öncüsü olabileceğine inanıyor musunuz?
Kayra: Tabii ki de inanıyorum. Benim sözünü ettiğim şey şu: ana akım rapin satın alınmış olması. Bu bugüne mahsus değil, çok yıllar öncesinde olmuş bir şey. Ben özellikle bizim müziğimizde son yıllarda en çok direnen, direnişin en güzel simgelerinden biri olduğumuzu düşünüyorum. Bazı şarkılar ne kadar içerik olarak doludur orası soru işareti ama hiç önemli değil. Niyetler çok önemli. Bu niyetlerin kuvvetleri çok önemli. Bu bağlamda son yıllarda dirsek çürüten herkese sonsuz teşekkürler.
Soru: Öğretmenlik mesleğinizin dışında da oldukça güçlü bir sanat kariyeriniz var. Bu iki işi birbirine çarpıştırdığınız anlar oluyor mu? Öğretmenlik sanatınızı, sanatınız öğretmenliğinizi nasıl etkiliyor?
Kayra: Hiçbir zaman çarpışmaz bunlar, çarpışmayacak da. Şu ana kadar çok keskin çizgiler ile ayırabildim. Son yazmalarımda (bir senedir) öğretmenliğimin, çocuklarla temasımın etkisini görüyorum. Şu an solo bir albüm yapmaktayım. O albüme, yazdıklarıma bakınca çocuklarla olan yoğun iletişimimin etkilerini görmeye başladım. Açıkçası burada şöyle bir durum var, bazı şeyler benimle ilgili yanlış okunuyor. Elbette kötü bir niyetle yapılmıyor bunlar. Mesela benle alakalı nostalji kavramı bir araya geliyor. Ben buna katılamıyorum çünkü o, o şarkıyı dinleyen arkadaşlarıma nostalji. Benim nostaljim değil, benim güncelim o. Ne bileyim, şarkıda “arka sıra” desem ben, “silgisini kemiren çocuk” desem, o onun nostaljisi olabilir ama benim nostaljim değil, benim günüm. Hatta öğretmen olma sebebim, bundan kopmamak için.
Soru: Birçok parçanızda geçmişten söz ediyorsunuz. Şimdileri yaşamak zor mu geliyor? Yaşayabilecek olsaydınız hangi dönemleri seçerdiniz?
Kayra: Ben hiçbir zaman şöyle bir ifadede bulunmuyorum: “O zamanlar inanılmaz güzel günlerdi”, hayır hayır, öyle bir şey değil. Şu an da bir çocuk çok mutlu, çocukluğun kendisi mutluluğun içerisinde. Çocukluk mutluluğa meyilli bir şey ister istemez. O yüzden bende bunun olmasının sebebi sanırım Karabük. Aslında ben her yazdığımda birazcık daha oralara gidiyorum. Birazcık da evimi özlemekle ilgili benim şarkılarımda geçmişle alakalı şeylerden söz etmem. Ben gerçekten evini hep özleyen biriyim. Hepsi eve dönmek istemek, büyümekten kaçmak belki. Artık adını nasıl koyacaksak.
Soru: Storytelling deyince Türkiye’de akla gelen belki de ilk sanatçısınız. Bunca öykü/şarkı arasında anlatmakta en çok zorlandığınız şarkınız hangisiydi?
Kayra: Şevket Hamdi Tan. Boyumu aşan bir albüme girmiştim o zamanlar. Çok çok zorlandığımı hâlâ yıllar geçse de hatırlıyorum ancak güzeldi.
Soru: Kayra’yı en iyi biçimde açıklandığınızı düşündüğünüz parçanız hangisi?
Kayra: Bir parça söylemem ama bana göre en Kayra şey “Saray Yakan Soytarı” albümü. Bunun peşine de tabii ki de “Hayalet Islığı” albümü.
Soru: Şiirle aranız nasıl? En çok kimleri okursunuz?
Kayra: Şiir hep benim “Burası bizim boyumuzu aşar” dediğim yer. Hep böyle. Zaten üniversiteye kadar okkalı bir şiir okuyucusu olmadım. Üniversitede bölümün de getirdiği durum yüzünden okumaya başladım ancak hiçbir zaman “Ben iyi bir şiir okuyucusuyum” diyemem, çok savruk okurum. Sürekli başka yazarların peşine takılırım. Bunda “Bir yere saplı kalırsak yazıma etki eder” düşüncesi de var tabii.
Soru: Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Kayra: Şundan söz etmek istiyorum. Bunu da böyle bir alanda konuşmak isterim. Bir süredir kendi istediklerimi yapıyorum, sanki bir dinleyici grubu yokmuşçasına hareket ediyorum diye gibi gözüktü, bunu biraz açmak istiyorum. Şöyle ki bir süredir (bunu 2021 ile başlatabiliriz) çok fazla kendi istediğim işlere yoğunlaştım ve son bir buçuk yıldır çok fazla kayıt aldım. Bazı şarkılar dinleyicinin çok fazla beklediğini düşünmediğim ve dinlemeyeceğini düşündüğüm şarkılardı. Hatta “eskiden daha güzel şarkılar yapardı, şimdi niye böyle yapıyor” diyeceklerini düşüneceğim şarkılardı bunlar. Birazcık kendi cesaretimi yokluyorum herhalde. Sürekli “stream” odaklı yaklaşmadığımızı söylüyoruz, bunda ne kadar samimi olduğumuzu bence yayınladığımız işler gösteriyor. Hem stream odaklı değiliz deyip hem de streamlerin az olmasından yakınılmasını anlayamıyorum. Biz zaten hiçbir zaman çok fazla dinlenmedik ve muhtemelen de dinlenmeyeceğiz. Bunun yanı sıra dinleyiciler kafasında hep bir Kayra figürü oluşturdu. Beni dar bir kalıba sokmuş ve orada kalmamı isteyen bir grup var, ne kadar farklı şarkılar yaptığımı idrak edemeyen bir kesim var, bir de benim (bence tamam dediğim) ne yaptığımın fazlasıyla farkında olan, dar çevrede çok dar bir azınlık var. Bir süredir şarkılarıma tüm yapıları farklı olarak giriyorum. Bunu beğenmese de “Bunu beğenmedim ama ne yaptığını anlıyorum” diyen bir grup var. Kayra adıyla çıkan her şarkı aslında o tipik Kayra şarkıları olmak zorunda değil. Tüm diskografime baktığımda hemen hemen hepsinde farklı bir anlatım biçimi, farklı bir yazım tekniği kullanmaya çalıştığımı görüyorum. Türkiye’de çok fazla çeşitlilik deniyor ancak ben buna katılmıyorum. Hep duyum üzerinden dinleniyor işler. Ya vokal teknikleri, ya flowlar ya da soundlar. Anlatım teknikleri, söz yazımı vb. bunlar yokmuş gibi bir durum var. Bu konuda işin gittiği yerden birazcık endişeliyim. Ana akımdaki benzerliği hepimiz onaylıyoruz ancak yeraltındaki farklılıkları ne derece irdeleyebiliyoruz bu çok büyük bir soru işareti. Rap dünyamızın bir dergisi yok, bu tartışmaları yapabileceğimiz bir alanımız bile yok. Her şeyimiz kısıtlı. Belli bir süredir, yeraltı dediğimiz çevre iyice daraldı ve objektifliğini iyice yitirmeye başladı. Herkes büyük oranda o mahallenin söylediği söylem dışındaki bir söyleme çıkmaktan çok çekiniyor. Seveceği varsa da söyleyemiyorlar. Ortak bir dilin yapısını kullanmaya başladık. Bu bence bizim gibi dar çevrelerde kendini ifade eden kişiler için bir hayli zor olmaya başladı. Bu bireysel bir söylem değil, yeraltındaki birçok arkadaşımızın ortak düşüncesi. Bu konuların konuşulmaması bence çok büyük sıkıntı. Herkes aynı şeyi konuşuyor: sayılar, sayılar, sayılar. 20 yaşındaki genç bir rapçi arkadaşım ile konuştuğumda da “Dinlenmiyoruz” diyor, ben kaç yıldır dinlenmiyordum sorun ediyor muyum sence? Biz dinlenmenin çok daha ötesinde şeyleri kovalıyoruz. Yapıyoruz yapamıyoruz orası sorun değil ama herkes sürekli sayı konuşursa ve sayı üzerinden bir şeyleri ifade etmeye başlarsa şu olacak: biz yarın bir gün gerçekten yazan birilerini bulamayacağız. Özgün bir kalem peşinde koşan çocuklar bulamayacağız. Sürekli streamin değeri üzerine konuşuyoruz. Nerede özgünlük, nerede kendine has vokal, flow yaratabilen çocuklar? Nerede güncelin dışına çıkan beatmakerlar? Herkese diyorsunuz ki “sayılarınız kadar değerlisiniz”, bunu bizim mahalle de yapıyor ne yazık ki. Farkına varmadan yapıyor olabilirler ama yaptıkları şey bu. Dar çevrelerin tartışmaları dar ve kısırdır. Bu bizim yeraltı için de böyle olmaya başladı. Benim son zamanlarda gördüğüm şey bu. Son olarak eklemek istediğim şey de şu, uzun bir süredir bir solo albüm üzerinde çalışıyorum. Bu albümü hazırladığım süreçte de az önce sözünü ettiğim, birçok farklı alanda yüzdüğüm parçalarım yayınlandı ama uzun bir süredir bu albüm üzerinde çalışıyorum ve galiba sonuna gelmek üzereyim, sanırım heyecanlıyım. Herkese sevgiler!
Leave a Reply