Ücretsiz Kargo! 150₺ üzeri siparişlerinizde kargo ücretsizdir.

Ados ile Söyleşi

İşte intihara sürükleyecek kadar belki çünkü o an ölüm anı gibiydi yazarken içinde bulunduğum durum. Öyle durumlarda insanların ne hissedeceğinden çok bu duyguyu nasıl dışarı atarım, nasıl bir katarsise dönüştürürüm hissiyatında oluyorsunuz.

Bilgi: Bu söyleşi 26 Ocak 2018’de yayımlanmıştır. Söyleşi: Remzi Ünal

Soru: Ben Ados’u “Yolculuk” şarkısı ve klibiyle tanıdım. Klibi izlerken yolculuğun nereye varacağını çok merak etmiştim. Ados hâlâ yolda mı, yoldaysa nereye gidiyor?

Ados: Aslında güzel bir tespit diyebilirim çünkü biz o klibi yaptığımızda bir final düşünmüştük ama ben hiçbir final istemedim. Bunu bir sona bağlamak orada macerayı bitirirdi. Hani ticari olarak düşünürsek devamı gelecek bir klip yapmak iyi bir fikir ama ben o klibin orada bitmiş olmasını ve “Yolculuk devam edecek,” notunun düşülmüş olmasını daha uygun buldum. Ne kadar klişe olsa da hayatın kendisi bir yolculuk ve hâlâ devam ediyorum, garip bir hayatım var, sürekli değişen aşırı dinamik garip bir yaşam sürüyorum. O yüzden “Yolculuk bitmeyecek,” notu alnımda dövme gibi duruyor hâlâ.

Soru: Ekimoz, Katarsis, Vertigo gibi terimleri albümlerinizin adları olarak kullandınız. Bunlara lirikal bir anlam yüklemek istediniz mi yoksa kendi yaşantınızın etkileri de var mı?

Ados: Şimdi şiir kişiden kişiye değişiyor. Sanat toplum için, sanat kendisi için gibi falan filan. Ben kendi derdimi anlatmanın yolu olarak kullanıyorum. Hayata karşı, hayata dair görüşlerimi ortaya koymak için kullandığım bir yol bu benim için. O yüzden lirikal anlamları mutlaka var. Mesela son albümün ismini “Vertigo” koydum, insanlar bunu vertigo hastası olduğuma yordu ama vertigonun anlamı da baş dönmesi. Bu hayatın ya da kendi hayatımın baş döndürücü olduğuna vurgu yapmak istedim. Direkt baş dönmesi de koyabilirdim ama benim estetik anlayışıma uymazdı.

Soru: “Kalender” şarkısını yaparken nasıl bir ruh hâli içerisindeydiniz? Lirikal olarak da müzikal olarak da çok ağır bir şarkı. Kafanızdan neler geçiyordu bu şarkıyı yaparken?

Ados: O dönem gerçekten çok garip bir dönemdi. Bir evlilik – boşanma süreci içindeydim. Şarkıyı yazarken evliydim, bir sorun görünmüyordu ortada ama ben işin o noktaya geleceğinden emindim. Yazarken o sakladığım duyguları, endişeleri ifade ettim o parçada. Saian eşlik etti zaten parçaya. Sağ olsun o benden belki on kalem üstün bir yetenektir bence. İnanılmaz donanımlı birisi. Eşlik etti ve birlikte bir şeyler yazmaya başlayınca da daha da nüksetti bu duygular. İşte intihara sürükleyecek kadar belki çünkü o an ölüm anı gibiydi yazarken içinde bulunduğum durum. Öyle durumlarda insanların ne hissedeceğinden çok bu duyguyu nasıl dışarı atarım, nasıl bir katarsise dönüştürürüm hissiyatında oluyorsunuz. Pek başka bir şey düşünemedim açıkçası insanlar için.

Soru: Birkaç şarkınızda “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” filminden alıntılar bulundurdunuz. Bu film ile aranızda özel bir bağ var mı?

Ados: Elbette. Benim için Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Gemide, Takva, Yılanların Öcü gibi birçok filmin yerleri ayrıdır. Hayata dair, edebiyata dair çok güzel nüanslar bulunuyor bu filmlerde ve ben bu filmlerin çoğunu çok genç yaşlarda izledim, ergenlikten bir süre öncesinde belki. Benim büyüme dönemimde, olgunlaşma dönemimde çok fazla şey kattılar ve iyi ki konusunu açtın bu gece büyük ihtimalle Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ı bir kere daha keyifle izleyeceğim.

Soru: İlk sayımız “Yazmasaydık Deli Olacaktık” adı ile çıktı. İkinci sayımız da “Annem Çok Sevinmelerin Kadınıydı” olarak çıkacak. İkinci sayıyı annelerimize ithaf etmek istiyoruz. Sizin yaşantınızda annenizin etki ettiği çok özel bir an var mı?

Ados: Var. Annemin Ramazan ayının Kadir Gecesinde Kur’an okurken kalp krizi geçirip kucağımda vefat etmesiydi. Benim hayatımda her şeyi değiştiren, anlamları değiştiren, farklı pencereler açan bir durumdu. Öyle dindar bir insan değilim. Ben böyle şeyleri pek ön planda tutmuyorum hayatımda fakat annem gerçekten Allah’ın sevdiği kuluydu çünkü Kadir gecesiydi, Ramazan ayıydı, oruçluydu, abdest almıştı, namazını kılıp komşulara Kur’an okumaya çıkmıştı ve Cuma günüydü vefat ettiğinde. 37 yaşındaydı. Sabah odamı süpürgeyle temizlerken beni uyandırmıştı. Annemi son canlı olarak görüşüm oydu. Sonra komşu geldi, “Bir şeyler oldu,” dedi, yukarı çıktığımda can çekişiyordu. Kucağıma alıp hastaneye götürmeye çalıştım. Acilde hayatını kaybettiğini söylediklerinde gerçekten böyle fiziki anlamda dünyanın başına yıkılması durumunu orada anladım. Orada hayatın anlamsızlıkları ve anlamları birbirine karıştı. Şu anda da hâlâ içinden çıkabilmiş değilim. Kabul etmeliyim ki annemin gidişi hem büyük bir yıkımdı hem o yıkımların altından başka bir yapının ortaya çıkışının yoluydu.