Ücretsiz Kargo! 150₺ üzeri siparişlerinizde kargo ücretsizdir.

Abluka Alarm ile Söyleşi

Tamamı ile gerçek bir serseri olmak yerine incelikli bir hayta olmayı uygun görmüşümdür hep.

Söyleşi: Üveys Ülker

Soru: 2000 yılından bu yana Türk rap sanatı için emek veriyorsunuz. 23 yıllık geçen süreyi nasıl yorumluyorsunuz? Sizce Türkiye’de yapılan rap müziği nasıl bir yol izledi? Bu süreç Abluka Alarm’ı nasıl etkiledi? Değişen müzik algısına siz nasıl bir tepki verdiniz?

Savaş TANCUAY: Öncelikle ülkemizde yaşanan deprem felaketi için hepimize baş sağlığı diliyor ve geçmiş olsun diyorum. Sorulara dönecek olursak bizim açımızdan acı tatlı bir süreç olarak yorumlanabilir. Yorgunluk kısmı daha fazla bana kalırsa fakat bu işe olan sevgimiz hep ayakta tutan kısmıydı sanırım. Bu süre zarfında da rap müziğin doğasında olan değişimler hep oldu ve olmaya da devam edecek. Konunun biz kısmından bakarsak zamanı yönetmekle ilgili sıkıntı yaşamışız çoğu zaman ama mutfağımızın zenginliği ve yenilenebilirlik zihniyetimizin var olması bizi belirli bir çıtada tutabildi sanırım. Rap müziğin son zamanlarda yaptığı gövde gösterisi ile ilgili de bir sorunum yok fakat kaliteli yükselişler uzun soluklu zirve getirir. Prodüksiyonların çoğu kaliteli fakat lirikal ve vokal olarak piyasaya bakarsak yine ufak bir azınlık harici bu bayrağı taşıyabilecek vagonlar göremiyorum açıkçası.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Müzik yapmaya başladığımız ilk günden bugüne kadar geçen zaman kişisel bir gelişim süreci gibiydi. İçinde bulunduğumuz dönemin şartlarını göz önüne alırsak, müzikle uğraşmak her zaman çok kıymetli oldu bizim için. Bu süreç içinde iyi ve kötü birçok yaşanmışlıklar da oldu tabi, çevremizde olup biten her şey müziğimizde etkisini gösterdi. Özellikle 2000 yılından sonra Amerikan müzik endüstrisindeki yaşanan birçok gelişme, müzik teknolojisinin de gelişmesiyle birlikte Türkiye’de de köklü değişiklikler meydana gelmesine sebep oldu. Türkçe Rap özelinde değerlendirsem, değişik tarzlar, soundlar duymaya başladık. Bu durum Türkiye’de yapılan şarkıların tematik olarak değişmesine yol açtı. Underground olarak tabir ettiğimiz ve bizim de kendimizi daha yakın hissettiğimiz yeraltı müziği, Overground’a, yani Türkçe tabirle yerüstüne çıktı bir nevi. Plak şirketleri ve özellikle müzik endüstrisinin dışında olan ve yatırım mantığı ile hareket eden şahıs ve firmalar etkisi ile önüne geçilemez bir yükseliş yaşadı. Özetle kaçınılmaz olan bir evrim geçirdi diyebiliriz rap müzik için ancak yaşanan her gelişmenin iyi olduğunu söyleyemeyiz muhakkak. Eleştiri olarak söylemek istemiyorum fakat satıhları insan ruhunun sınırlarında olduğunu düşündüğüm müzik, bir spor araba veya bikinili bir kadının önünde anlatacağınız şeylere hapsolmuş, neydim ne oldum kavgasına, bir ego tatminine dönüşmüştü. Peki biz bu sürecin neresindeyiz diye düşündüğümde, bu yazdıklarımın dışında 10. köydeyiz çünkü müziğimizin diğerleri gibi olmasından ziyade, değerleri olması çok daha kıymetli bizim için.

Soru: İki kişilik bir ekip olarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Yeni bir çalışmaya başladığınızda süreç nasıl işliyor? Tek kişilik bir çalışmaya göre artıları ve eksileri nelerdir?

Savaş TANCUAY: 23 senelik tek akıl gibi yönettik bu grubu. Dolayısıyla bunun vermiş olduğu avantaj, önümüze bir proje verildiği zaman ikimizin de nerede ne yapacağını bilmemiz. Bahsedilen en büyük artılardan biri bu ve daha çok sayabileceğimiz birçok maddenin haricinde en önemlilerinden birisi de bir şarkının iyi olup olmayacağını iki kişi kıyaslıyor bu çok büyük bir avantaj. Tabi ki eksileri de var elbette, mesela birimizin beğendiği bir beati diğerimiz beğenmeyebiliyor ama biz kondisyonlu iki arkadaş olduğumuz için sorun etmiyoruz genellikle.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Herhangi bir plak şirketi anlaşmamız olmamasından kaynaklı A’dan Z’ye müziğimizin bütün aşamasında bizim emeğimiz, özverimiz var. Bir taraftan daha özgür hareket edip diğer taraftan sınırlı imkanlar dahilinde üretim yapabiliyoruz. Özetle kendi yağımızla kavruluyoruz . Çocukluk yıllarından itibaren bir arada olmamızdan dolayı birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Bir aile şirketi mantığıyla yürüyor burada işler bir bakıma. İkimizin de müziğimize farklı dokunuşları, katkıları oluyor. Bu büyük bir zenginlik. Eksi olarak değerlendirebileceğim tek şey, yaşamıma yurt dışında devam ettiğim için bir araya gelmek, birlikte müzik yapmak sorun teşkil ediyor maalesef, bu sorunu teknolojinin nimetlerinden faydalanarak hafifletebiliyoruz.

Soru: Müzik yaşantınıza Samsun’da başladınız. Bu durum sizi nasıl etkiledi? Samsun’un size kattıkları veya katamadıkları nelerdir?

Savaş TANCUAY: Sahip olduğumuz yeteneğe bu şehir değer kattı ve biz bu şehirde bu işleri yapabildik. Bize kattığı şeyler arasında büyük şehirlerdeki yoğunluk ve yaşam mücadelesinden daha az efor sarfederek müziğimize odaklanmamızı sağladı diyebilirim. Metropollerde birine ulaşmak orada bir şeyler yapmak daha zor olabilirken burada daha yakın temasta olabiliyorsunuz. Takıldığımız konulardan biri de büyük şehir egosundaki insanlara alışma güçlüğümüz olmuştur. Sanırım biz daha samimiyet arayan minimalist duygulardaki insanlarız. İşte tam burada eksilerinin olduğu kısım da ulaşabildiklerinizin sınırlı olabilmesi. Plak şirketleri, sosyal medya uzmanları, sanat camiası vb. Birçok şeyden uzaksınız ve tam anlamıyla ortamın içinde değilsiniz. Böylelikle sanatınızı orada bulunanlara göre ulaştırmakta daha fazla zorlanabiliyorsunuz. Her şeyde olduğu gibi hep bir terazi durumu var.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Samsun yetenekli sanatçıların olduğu bir şehir, bir kuluçka merkezi adeta, bu anlamda büyük bir potansiyel barındırıyor. Derin Darbe, Enemy One, Rasad, Sessiz Güç, Müebbet, Baraküda, Selimix ve daha birçok isim sayabiliriz. Müziğimizin belli bir olgunluğa ulaşmasında özellikle Derin Darbe (Özgür Erol)‘nin çok etkisi oldu diyebilirim ancak Samsun’un kısıtlı imkanlarının olması birçok yetenekli sanatçının potansiyeline ulaşamadan körlemesine vesile oluyor. Şirketler kendi mevcudiyetini korumak ve yatırımlarını geri kazanmak için haliyle popüler olan tarza yöneliyor bu anlaşılır bir durum. Biz müzik, onlar da ticaret yapıyor sonuçta. O bakımdan bir plak şirketinin zamana uyum sağlamak adına çabuk tüketilebilen müzik yerine hem içerik hem de müzikal açıdan farklı dinamikler barındıran projelere yatırım yapmasını beklemek hayalcilik olur.  Bu tarz yatırımları az da olsa İstanbul özelinde görebiliyoruz. Biz de bu şehirde müzik hayatımıza başladığımız için, ilk başlarda uygun şartlar altında müzik yapma noktasında zorluk çekiyorduk ancak zamanla bu tür sorunların hepsi aşıldı. Uygun ortam, kaliteli ekipmanların yanında kaliteli insani ilişkiler geliştirmek, bir ekip içinde yer almak istedik fakat özverimiz bunu gerçekleştirmeye yetmedi. Çiğ, ucuz politikalar yüzünden pek çok olumsuz durum yaşamak zorunda kaldık. Özetle müziğimiz üzerinde Samsun’un çok fazla olmasa da Samsunluların olumsuz yönde pek çok etkisi oldu diyebilirim.

Soru: 2009 yılında Süveyda adında bir albüm yaptınız. Birçok iyi şarkının olduğu bu albümde bir şiirsever olarak beni en çok etkileyen şarkı “Büyümez Ölü Çocuklar” oldu. Bu şarkıya özel bir klip de çektiniz. Bu şarkının öyküsünü anlatabilir misiniz?

Savaş TANCUAY: Bu albümdeki bu şarkımızın beatini yapmıştım ve yazma sırası gelmişti. La edri şiirin şarkıya entegre edilebileceği fikri ile gelince ikimizde de olumlu bir hava oluştu. Gerisi kendisi anlatırsa daha doğru olur sanırım.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Süveyda albümü hem müzikal hem de liriksel olarak edebi yönünün yüksek düzeyde olduğu bir albümdü gerçekten. Büyümez Ölü Çocuklar şarkısı bizim de albümde öne çıkan eserlerimizden bir tanesi oldu. Savaş’ın yapmış olduğu beat’i dinlediğimde bunun çok derinlikli, özel bir şarkı olacağını düşünmüştüm. Şarkının sözlerini yazma aşamasında, yazdığımız sözler minvalinde bir nakarat yazma fikri vardı doğal olarak ancak bu düşünce, Savaş‘ın doğum gününde kendisine hediye ettiğim Nazım Hikmet’in şiir albümündeki bir şiirle değişiverdi. Bu şiir Nazım Hikmet’in; Amerika tarafından Hiroşima’ya atılan atom bombası sonucu lösemiye yakalanıp 11 yaşında hayatını kaybeden Sadako Sasaki adlı kız çocuğuna ithafen yazıp kendi sesinden okuduğu “Kız Çocuğu” isimli şiiriydi. Şiir şarkı ile adeta bütünleşti. Bu sayede biz de Hem Nazım Hikmet‘i hem Sadako Sasaki‘yi anıp güzel bir eser ortaya çıkarmış olduk.

Soru: İki kişilik bir grup olarak aslında Türk rap dünyasında neredeyse bitmiş olan bir geleneği sürdürüyorsunuz. Bireysel olarak da çalışmalar yapıyorsunuz ancak Abluka Alarm da eserler vermeye devam ediyor. Bu geleneği ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsunuz?

Savaş TANCUAY: Nazarımda her zaman tılsımı yüksek şarkıların ya bir gruptan çıkmış olduğunu ya da bir düetle gerçekleşmiş olduğunu gördüm. Arkadaşlarıma da hep bunu söylemişimdir. 18 yaşımda düşüncem neyse 38 yaşımda da hâlâ aynı. Kişiler birbirleriyle anlaşabiliyorsa ortaya müthiş bir ruh çıkar ve bu sanata yansır. Türkiye ve dünyada da çok örneği var. Şu anda bireysel olarak rap müzik icra eden kişilerin çoğunun bir grup olmasa da bir ekiple yola devam ettiğini görürsünüz. İnsanlar tek başına bir yere kadar kendini tatmin edebilir. Eninde sonunda var olan duygu ve düşünceyi birileriyle paylaşmak ister. Bizim sırrımız sanırım müzik yapmadan önce de arkadaş olmamızda yatıyor. Birbirimizi tartabiliyoruz ve ulaşmak istediğimiz hayaller çoğu zaman aynı. Ortak aklın çıkarmak istediği sanat bizi ileriye taşıdı yoksa ben de La edri de solo projeler yapacak meziyette ve tecrübede insanlarız. Bunun bir süresi yok gittiği yere kadar beraber şarkı yapabilecek anlayışa, olgunluğa ve saygıya sahip kişileriz.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Abluka Alarm adı altında yaptığımız çalışmaların hem bizim hem de dinleyicilerimiz özelinde her zaman değişik bir etki oluşturduğunu söylemek mümkün. Solo projelerimizde de aynı özveriyi göstermekle birlikte biraz daha deneysel mantıkla hareket ediyoruz. Bir nevi Ar—Ge merkezi gibi orası. Biz birlikte hem müzikal kariyerimizi, bunun yanında Savaş’ın da söylediği gibi çocukluk dönemine kadar uzanan bir hayatı paylaşıyoruz. Türkçe rap camiası içinde yer alan bir müzik grubu olarak bu kadar uzun soluklu süren bir kariyer inşa etmek mutluluk veriyor. Birbirimizden güç ve destek alıyoruz özetle. Müzik dolu daha nice uzun seneler diliyorum bize.

Soru: Müzik yaşantınız boyunca birçok eserler ürettiniz. Bunlar arasında pişmanlık duyduklarınız var mı?

Savaş TANCUAY: Eserler olarak eski sounda sahip şarkılar keşke daha iyi olsaydı dediğim olmuştur içimden fakat şarkıların duygusu olarak asla pişmanlık yaşamadım. Sonuçta bir şeyler üretmeden bir sonraki safhaya geçemezsiniz. Bu zincirleme bir süreçtir. Tıpkı lise okumadan üniversiteye geçemeyeceğiniz gibi. Sadece eserlerimizin daha düzgün insanlar vasıtası ile piyasa sunulmasını çok isterdim. Zamanında birilerinin eline bağlı kalmak beni şu an en çok üzen durumlardan biri.

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Açıkçası en çok pişmanlığını yaşadığım durum, her şeyden feragat ederek, hazırlamış olduğumuz ve hazırlık süreçlerinin uzun zamanlar aldığı, üzerine titrediğimiz bazı albümlerimiz yanlış kişilerin elinde olması diyebilirim. Bazen müzikal kafadan çıkıp işlerin ticari hukuksal yönlerine daha çok özen gösterseydik diyoruz fakat o dönemin içinde olduğu şartlar dolayısıyla eliniz kolunuz bağlı kalabiliyor. Biz de böyle sıkıntılı bir süreç yaşadık maalesef.

Soru: Son olarak eserlerinizin içeriği ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Günümüz rap sanatçılarından ayrı olarak biraz daha şiirsel bir dil kullanıyorsunuz. Bu şiirsel dil ile yapılan anlatım için nelerden besleniyorsunuz? Okumaktan hoşlandığınız yazarlar, şairler kimlerdir? Şiirsel dil ile üretilen eserlerin diğer parçalara göre gizli kaldığını düşünüyorum, sizler bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Savaş TANCUAY: Etik anlayışa sahip bir kimsenin üsluba uygun bir üreti çıkarabileceği tüm gerçek sanatseverler tarafından öngörülebilir. Biz de gençliğimizde edebiyat ile sokağın nabzını nasıl birleştirebilirizin bir yansımasını yapmaya çalıştık sanırım. Tamamı ile gerçek bir serseri olmak yerine incelikli bir hayta olmayı uygun görmüşümdür hep. Şiirle çok fazla içli dışlı olduğumu söylemem fakat bu uzun zaman diliminde okuduğum, gördüğüm şeyler beni eski ustaların bir nebze olsun şiir veya yazı diline yuvarladığını düşünüyorum. Bu varoşluğun içinde edebi olmayı seçenlerdenim de diyebiliriz. Bahsettiğimiz 23 senelik bir zaman dilimi olduğundan, okuduğumuz kişiler çok fazla değişikliğe uğramış, başkalaşmış olabilir. İsim vermek yerine her şeyden biraz dürtüsü daha hakim şahsım adına. Son soruya gelecek olursak, şiirsel dil ile üretilen bir parçanın okuyan, gezen, tadan ve çoğunluğu sanata meraklı bir toplum tarafından dinlenmesi gerekir ki ona göre bir değer bulsun kendine. Bu anlayışa kavuşabilecek bir ülke hayaliyle devam ediyoruz hayatımıza ve bazıları diyor ki; Bu bir ütopya!

Mehmet ÇALIŞKAN (Lâ edri): Yaşadığımız ortamın, aidiyetini taşıdığımız duygu ve düşüncelerin müziğimize yansımasında bu şiirsel dilin yadsınamaz bir etkisi oldu gerçekten. Bu hem bizim hem de müziğimizi bilinçli bir şekilde tüketen dinleyicilerimizin de çok önem atfettiği bir durumdu. Bu sebeple şarkıların oluşum sürecinde ehemmiyet gösterdiğimiz durumlardan bir tanesi de bu şiirsel dili özenli bir şekilde kullanmaktı. Şahsen, bu dil üzerinden beslediğimiz müziğimizi yaparken, kişisel sorgulama ve hesaplaşmalar yanında, duygusal ve fikirsel boyutta kırılma ve taşınmalardan besleniyorum genelde. Bir de toplum olarak temas ettiğimiz problemler var ki kâğıt üzerinde gereğinden fazla yer buluyor kendine. Sosyoekonomik durumumuzun bu denli kötü olması, buna ilaveten toplumsal ve siyasi kutuplaşmalar, istisnasız bütün siyasilerin ikircikli politikaları, liyakatsizlik, fikir ve vicdan hürriyetleri, umutları boğazlanmışçasına nefessiz bırakılmış bir gençlik. Üzülerek söylüyorum fakat bu müziğin ortaya çıkış felsefesiyle de uyumlu olarak; Türkiye rap müziği icra etmek için dünya üzerindeki en uygun yerlerden biri olabilir. Diğer sorunuza cevaben, tanıdığım ilk günden beri okumaktan zevk aldığım birçok kıymeti yazar ve şair var. Murat Menteş şu an aklıma gelen o isimlerden bir tanesi. Son sorunuza hem bir ek hem de cevap olması açısından şunları söylemek isterim. Bu durum sadece ülkemiz özelinde değil tüm dünyada böyle açıkçası. Şiirsel bir dille yazılmış şarkılarımızın çoğu, bir kitabın sayfalarına eğilmiş kişinin yalnızlığını taşıyorlar aslında, bir nevi yolculuk gibi de düşünebilirsiniz. Ben Abluka Alarm’ı şarkılarımızın karanlık melodileri içinde, ellerinde fenerleriyle gezen seyyahlara benzetiyorum. Yeterince parıltılı olan eğlence sektörünü kendine çekebilecek tarzda içerik barındırmamasından kaynaklı gizli kalması anlaşılabilir bir durum bizim açımızdan.

Son olarak bu röportaj aracılığıyla sizlere ve kıymetli okuyucularınıza sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz. Sevgiyle kalın.